Kolonyalizm, akademik ve düşünsel hayatta gittikçe hızlı bir şekilde hem önemini hem değerini hem de anlamını kaybedip küçüldü /küçültüldü. Bu küçültme, önemsizleştirme, değersizleştirme, anlam yitimi; her nedense Kolonyalizmin fiili olarak şiddetine, tecavüzüne, talanına, yıkımına vb felaketlerine uğramış, bunlara maruz kalmış milyonlara en sert biçimde yöneldi. Böylece fikir ve düşünceyi ranta ve güce çeviren bir tezgah sayesinde Kolonyalizm yine kârlı çıktı ve daha kötüsü Kolonyalizm, onun sopasını yemiş ve halen yemekte olan insanlara bu tezgâhın desteğiyle hızlıca benimsetildi.
Kolonyalizmi sinsice normalleştiren ona yardım ve yataklık eden en baskın söylemlerinden biri özetle şöyle formüle edilebilir: “Çalıyorlar ama çalışıyorlar”. Bu söylem-mit, Batı’nın (kolonyalizmin) çalmasına değil o çaldığını neye çevirdiğine-dönüştürdüğüne bizleri çağırır. Burada temel iddia; Batı’nın çaldıklarıyla insanlığa mutlak hizmet edici olduğudur. Böylelikle çalınan şeylerin hayır olarak bilimsel, daha yüksek amaca ve boyutlara taşındığını öne sürer. Ayrıca Batı’nın (kolonyalistlerin) çalmasının, talanının, yağmasının kendi çalışmaları ve yüce üretimi yanında ne denli önemsiz olduğunu, göz görmeyecek kadar da gereksiz kaldığını fısıldar. Durum böyle olunca; Kolonyalizmin çalması, talanı, yağması; onun felaketine uğrayan bizler için bir “nimete” dönüştürülür. Taşınır taşınmaz eserlerin Batı Müzelerine götürülmesinden dolayı adeta şükür namazı kılmamız istenir. Kolonyalizmin talan ettiği kaynakların aktif bir biçimde değerlendirildiğini iddia eden “çalıyorlar ama çalışıyorlar” söylemi, öte yandan kaynaklar üzerinde oturan onun sahibi olması gereken asıl yerli insanların “ilkel” olduğunu da bizleri iknâ eder. Kolonyalizm felaketine maruz kalan tüm insanlar, kendi kaynaklarını kullanmaktan aciz hatta o kaynakların daha ne olduğunu anlayamayan, kavrayamayan insanımsı ya da gelişememiş bir mahluk olarak bizlere sunulur.
Antropolojinin sadece klasik dönemde değil kendi içinde her döneminde Kolonyalizmin en büyük tetikçisi olması hiç tesadüflere bağlanmaz. “İlkel-lik, gelişmemiş-lik”vb kavramlar, tarihsel Kolonyalizmin değil halen zihinsel kodlarımızın geçerli kavramları olarak işlev görür. Öte yandan Antropoloji gibi tüm bilimler sistematik olarak Kolonyalizme ve Kolonyalistlere hizmet eder. Üretilen tüm bilgi sistematik olarak onun hanesine yazılır. Bunu genel olarak iki nedene bağlayabiliriz: 1- Fail neden olarak Kolonyalizmin ana ekseninin değişmemesi (Portekiz-İspanya-Hollanda-Belçika Kolonyalizmin tarihinde destan yazıp bugün daha az pasif kalanlar da ana eksenin kültürel-zihinsel devamıdır). 2- Göstergebilimsel olarak Kolonyalizmin bilgiyi talan etmesi. Buna göre; tüm göstergeler, merkez- güç etrafında toplanır ve ona ya başında ya ortasında ya da sonunda hizmet eder; onun tarafından emilip yorumlanır, şekillenir.
Ülkemizdeki Akademisyenlerin, Aydınların Kolonyalizmi küçümsemesinin bazı temel nedenlere bağlamak mümkündür: Birincisi; hiç de hoş olmayan fakat Kolonyalizmin sistematik olarak sömürdüğü diğer ülkelerde yaptığı bir uygulamadır. Sömürülen ülkelerdeki Akademisyenler Aydınlar da sömürgeleşmenin gönüllü parçası olur. Yani bu üretime zihinsel katkıyı “işbirliği” esasına göre görevli bir şekilde yapar. Zihinsel Kolonyalizmi bu sınıf-zümre becerir. Bunlar adeta Kolonyalizmin afyonu gibi çalışıp bizleri ona ikna etmeye yönelir yetmez onun hikmetlerine boyun eğdirir. İronik bir biçimde “dinin afyon olduğunu” söyleyenler, Kolonyalizm lehine en keskin afyon olur. İkincisi ise; birincisinden daha kötü bir durumdadır. Çünkü Kolonyalizm için yardım ve yataklık etmek, kasıtlı ya da kasıtsız (bilmeden yahut fark etmeden) mümkündür fakat genelde bu süreç bilinçli ve programlı yürütüldüğü için diğer şık olan kasıtsızlık, oldukça cılız kalır. İkinciye göre; Akademisyen ve Aydınların Kolonyalizmi küçümsemelerinin altındaki en başat faktör, onların Kolonyalizmin varlıksal (ontolojik) anlamını yeterince kavrayamamalarıdır. Kolonyalizmin ürettiği tüm felaketler, rakamlara ve kavram ilişkilerine döndüğünde onu anlamak neredeyse imkansız hale gelir. Böyle durumda Kolonyalizmin ortaya çıkardığı şeyler, kolonyalistlerin elde ettikleri “başarılı” sonuçlar (hayat standartları, her türlü çalışmaları vb) karşısında küçülür ve rahatlıkla es geçilebilir bir vaziyete bürünür. Üçüncüsü; niceliksel ve araçsal aklı kendilerine biricik rehber edinen Akademisyen ve Aydınların Kolonyalizm karşısında insanları ve durumları aynı şartlar altında değerlendirmek istememeleri, bundan kaçınmalarıdır. Bunu örneklendirirsek; Fransa dünya üzerinde halen 14 ülkeyi “sömürge vergisi” adı altında yıllık toplam 540 Milyar Dolar talan ediyor. Fransa’nın talan ettiği sadece bir (1) yıllık rakam; modern Türkiye Cumhuriyeti Devletinin kuruluşundan beri kendi Merkez Bankasında-şimdiye kadar- artı kazanç olarak bir kez bile ulaşamadığı rakamdır. Yüzlerce ülkeyi yüzlerce kalemde sömüren İngiltere, yalnızca tek bir kıtadan-Güneyafrika’dan- tek bir kalemden-altın’dan-şimdiye değin toplamdaki talanı; 770 Trilyon Dolar olduğu söylenir. Ayrıca bu rakamın 360 yıllık İngiltere devlet bütçesine eşit olduğu vurgulanır. Akademisyen ve Aydınların aynı şartlar altında değerlendirildiğinde bile tüm kolonileştirilmiş insan ve ülkelerin aptal kalacağını söyleyebilmesi, gece gündüz nicelikle yatıp kalkan bu kesim açısından büyük bir tutarsızlık (aptallık) ortaya çıkarır.
Akademisyen ve Aydınların Kolonyalizmi küçümsemeleri ve bizlere “çalıyorlar ama çalışıyorlar” demeleri; hem ısrarla iddia ettikleri kaynaklar (maddi) hem de düşünsel (manevi) süreçler bakımından kısmen değil tamamıyla hatadır, yalandır ve dolandır; ayrıca bu durum, nitelikli dolandırıcılığın en rafine biçimi olarak karşımıza çıkmaktadır.