Uzun süredir coğrafyamızın maddi ve manevi yıkımıyla, İslâm Medeniyetine ait eserlerin talanıyla ilgili değişik görüşler ve öneriler dile getirmeye çalıştık.
Bu görüş ve önerilerde temel cümlemiz; Tarih anlayışının ve bir form olarak sanat (eserler) hakkında sürdürülen kanaatlerin, inançların, düşünce ve fikirlerin Kolonyalizme o ya da bu şekilde fakat düzenli olarak yardım ve yataklık ettiğiydi. Tarih ile ilgili temel hata; Tarihin düşünce ve fikirlerden bağımsız biçimde dışsal bir süreç olarak kolaylıkla varolabildiğinin sanılmasıydı. Tarihin, ekonominin, politikanın “doğal kanunları” olduğunu kabul etmek, bir taraftan Kolonyalizmin işlevsel ve düşünsel sistemi içinde yapılan tüm katliamların, talanların, yıkımların, yağmaların, tecavüzlerin vb felaketlerinin meşrulaştırılması anlamına da ayrıca geliyordu.
Şimdi eserlerle ilgili yeniden iki temel cümleyi formüle edelim: 1-Tarihi Eser diye bir şey yoktur. Eserin karşılıklı konuşması vardır ya da yoktur; bu anlamda kültürel kodları canlıdır ya da susmuştur. Öte yandan hangi eser olursa olsun belirli bir tarih-zaman içinde yer alacağı yani tarihi olacağı için bu tabir Kolonyalizmin çerçevesi altında ölümcül bir zehre dönüp İslâm Medeniyetine yönelik tüm taşınır taşınmaz eserleri cansız hale getirip yıkımını talanını kolaylaştırır. 2- Bir form olarak eserler kurucu inşa edicidir. Müslümanlar, hem varlıksal hem de bilgisel olarak İslam Medeniyetinin eserlerini inşa edici fail neden olmaktan çıkmıştır ve giderek bundan uzaklaşmaktadır. Yani eserler bir fail neden olarak işlev değiştirmiş, insanların nitelik kazanması ve o niteliğin sürdürülmesi için yegane imkana dönüşmüştür. Şeylerin (nesnelerin, olay ve olguların) düşünce-fikir ve inancı bükebilmesi şayet meşru-doğru kabul edilecekse bir form olarak eserlerin inşa edici rolü burada uygun olması gerekirdi. Oysa tam tersi bir anlayış ile her şeyi maddiyatın emrine verildiği halde eserlerin yıkımı talanı her türlü kolaylaştırılmıştır. Maneviyat ve maddiyatın hem birbirinden koparılıp hem de ters bir şekilde bağlanması, Kolonyalizmin hedef ve amaçları açısından bulunmaz bir nimet olmuştur.
Şimdi daha önce değişik vesilelerle ortaya attığımız önerileri tarihe bir not düşülmesi açısından kabaca tekrar maddeler halinde yenileyelim:
Bir form olarak eserlerin bu coğrafyadaki insanları inşâ edebilmesi, son derece hayati bir sorundur. Önümüzde bu konularda aşılması gereken çok büyük ve çok geniş alana yayılan problemler bulunur. Bu problemler hem doğal hem de sanata (eserlere) ait olmaktan çıkmıştır. Eserleri kendi bağlamları içinde değil, ideolojik bağlam içinde değerlendirme durumu doğmuştur. Böyle bir durum ise öncelikle tedbir merkezli hareketi kısacası reçeteler peşinden koşacaktır.
Bu konulardaki Pratiğe yönelik önerilerimiz kısaca şunlardır:
- Her türlü Eser; edilgen olmaktan çıkmıştır. Onlar Formdur.
- İslâm Eserleri, Ulus devletlerin tekelinden çıkarılmalıdır. Onların hakiki sahibi siyaset değil Müslümanlardır.
- Siyaset “İslâm Medeniyet” havzasına ait tüm eserleri korumak, onarmak için sadece bir aracı olmalıdır. Eserler, siyaseti aşan bir noktaya taşınmalıdır. Siyaset bu konularda asıl konumu olan alet hükmünde değerlendirilmelidir.
- LAHEY ve UNESCO Protokolü tartışmaya açılmalıdır. Zira bunlar hem lokaldir hem de meseleyi halletmeyi çözmeyi engelleyen, erteleyen, gizleyen, bir yapıya sahiptir
- Hasar Envanterleri oluşturulmalıdır
- Sadece Tarihi Eserler değil, kültürel oluşumun parçası ve hafızası sayılan eserler de kapsam içine dahil edilmelidir (şehirlerin yıkılması onların dokuya uygun rekonstrüksiyonları)
- İslâm coğrafyasındaki tüm eserler, evrensellik genişlemesi içinde ele alınmalı. Dönemsel olarak İslâm öncesi tüm eserler, onun ayrılmaz koparılmaz bir parçasıdır.
- İslâm Eserleri Mahkemeleri kurulmalıdır. Bu mahkeme uzmanlarla çalışıp eserlere yönelik hür türlü tahribata karşı maddi ve manevi yaptırımı olan kararlar vermelidir.
- Coğrafyadaki Ülkeler kendi aralarında tazminat yaptırımı olan kararlarla Mimari hafızayı koruma talepleri oluşturmalıdır.
- Bölge ülkelerinden hangi devlet ve hangi gerekçe ile olursa olsun her türlü eserde oluşacak olan kayıp-zarar-yıkım vb durumlar yaptırımı olan Tazminat ile karşılanmalıdır (şayet yıkılan bir taşınmaz mimari eserse ayrıca onarımı zorunlu olarak o devlete ait olacaktır)
- Öncelikle coğrafyadaki Uzmanların biraraya geldikleri çözüm odaklı ve uzun soluklu Çalıştaylar yapılmalıdır. Eserleri korumaya, yeniden inşa etmeye, geliştirmeye, yönelik vb için bölge ülkelerinin uzmanlarından alınan her görüş, düşünce, öneri, titizlikle değerlendirilmelidir. Buradan çıkan sonuç bildirgeleri bir nota gibi dikkate alınmalıdır.
- Özellikle coğrafyanın Mimari hafızasını korumak amacıyla Hükümet-İktidar AK Parti diğer Hükümetlerle İvedi olarak çok ciddi ortak Mimari Çalıştayı yapılmalıdır. Bu mesele işin içinde çok geniş alanları ve disiplinleri içine alacak şekilde beslenmelidir. Mimarinin felsefesi öne çıkarmaya ve inşâsına yönelik pratik adımları içermelidir.
Şimdilerde tehlikenin sınırında olan Mısır için acil tedbir son madde kapsamında ele alınmalıdır.
Eserler üzerinden siyasetin iktidarına saldırmak, onu bir araç ve alet konumuna indirgemek, tabii ki çok hoş karşılanmayan hatta destek görmeyecek bir durum. Lakin halen bu çok naif görünen şeyler konusunda; ümidimi, beklentimi, hislerimi, bile bile sürdürmek istiyor ve naifliği üstlenmeyi kabul ediyorum.