Uluslararası yeni dünya düzeninin teknolojik gelişmelerle ve iklim kriziyle birlikte yeniden şekillenmekte olduğu bilinmektedir. Özellikle 2014 de başlayıp 2022 yılında yeniden alevlenen ve günümüze kadar süregelen Rusya-Ukrayna Savaşı aslında Batı’nın Doğu’yla olan savaşıdır. Kısacası II. Soğuk Savaş’tır. Bu savaşı Rusya, “Benim evime giren Batı’nın ben de evine girerim” mantığıyla hareket ederek eski sömürgeleri olan Afrika’ya taşımıştır. Günümüzde Rusya’nın hem hükümet nezdinde hem de Wagner Grup kanalıyla Afrika ile sıkı bağlar kurmasının ardındaki temel neden budur.
Bu bağlamda alternatifinin olduğunu gören Afrika ülkeleri; tarihsel süreçte yaşadıkları sıkıntılara ve mevcut post kolonyal sürecin zorluklarına tepki vermektedirler. Burada akla gelen ilk soru neden Nijer, Nijerya (bölgesel güç olma çabasında ve ECOWAS’a liderlik ediyor) Fransız eski sömürgeleri ilk hamlede tepki göstermektedir? Fransa’nın sömürgecilik geçmişinin kanlı ve doğrudan yönetim (kültürel, dini ve dilsel, ekonomik) tercihi nedeniyle olduğu düşünülebilir. İngiltere ise Fransa gibi doğrudan değil dolaylı bir yönetim ile sömürgecilik yürütmüşlerdir. Dolayısıyla da köklü sömürgecilik anlaşyışına sahiptirler ama halkın yoğun tepkisini çekmemişlerdir.
Afrika’ya taşınan soğuk savaşta neler olacağı merakla beklenirken olası senaryoları şöyle ifade etmek mümkündür:
-Nijer’de başlayan darbe girişimi sonrası Fransa nefreti gittikçe büyümekte ve Batılı sömürgeciliğe karşı Rusya, Çin, Türkiye hatta İran’ın varlığı etkinlik kazanmaktadır. Bu kapsamda bölgedeki her bir ülkedeki iç karışıklık (darbe, iç savaş vs.) kısa sürede bölgeselleşebilecektir.
-Özellikle Fransız eski sömürgelerinin yoğun olduğu Kuzey ve Batı Afrika’da karışıklıklar yakın gelecekte kutuplar arası mücadelenin de etkisiyle (Rusya’nın desteklediği yerel gruplara karşı Batı yanlısı gruplar veya yönetimler) beklenmektedir.
-Rusya; ABD ve Avrupa’nın Afrika’daki sert güç unsurlarını (ekonomi ve askeri), Afrikalı yerel yönetimlerin, İran, Türkiye gibi ülkelerin desteğini alarak saf dışı bırakmayı hedefleyebilecektir.
“Günümüzde Afrika’da yaşananlar tarih boyu zaten varolmaktaydı” demek oldukça yanlış olacaktır. Çünkü günümüz artık küresel güçlerin yeni dünya düzenini Afrika zemininde oluşturmaya çalıştığı bir II. Soğuk Savaş sürecinin başlangıcındadır.
Türkiye’nin bu noktada uygulaması gereken politika ise, mevcut tarihsel ve kültürel bağlarını değerlendirerek Afrika’daki güç mücadelesindeki yerini almaktır. Bu konum daha çok yerel halkı önceleyen ve ekonomik işbirliklerine “kazan kazan” perspektifiyle ivme kazandıran bir yapıda oluşmalıdır.