Viktorya Gölü, Doğu Afrika’da Tanzanya, Uganda ve Kenya sınırlarında yer alan dünyanın en büyük ikinci tatlı su gölü. Afrika kıtasının ise en büyüğü. Ülkemizde ölümlü son dakika haberleriyle belki hatırlayacağımız Viktorya Gölü’nün isminden de anlaşılacağı üzere dikkat çeken bir mazisi var.
Nil Nehri’ni besleyen en önemli su kaynağı olarak gösterilen 68 bin 800 kilometrekarelik Viktorya Gölü, 1858 yılında İngiliz kâşif John Hanning Speke tarafından keşfedilir. Speke, daha önce Arapların Ukereve olduğunu söyledikleri Sahraaltı Afrika’da yaşayan, Bantuların Nyanza dedikleri 337 kilometre uzunluğa sahip göle, İngiltere Kraliçesi onuruna Viktorya adını verir.
1864 yılında da Sir Samuel Baker tarafından Nil Nehri’ni besleyen başka bir göl keşfedilir ve bu göle de Prenses Viktorya’nın ölen eşi Albert’in adı konulur.
Viktorya, 20 Haziran 1837’den 1901’deki ölümüne kadar Büyük Britanya ve İrlanda Birleşik Krallığı’nın kraliçesiydi. Viktorya dönemi olarak bilinen 63 yıl yedi aylık saltanatı, önceki tüm İngiliz hükümdarlarından daha uzundu.
Afrika kıtasında yer alan dünyanın ikinci büyük gölüne İngiliz kraliçesi Viktorya’nın adının verilmesi size de ilginç gelmedi mi? Hatta düşündürücü…
Soruyu şimdilik burada bırakalım ve gölün bölge için ne anlama geldiğine cevap arayalım. Viktorya Gölü, doğa harikası olmasının yanı sıra insanlar için yaşam kaynağı. Sabahın erken saatlerinden itibaren göle açılan balıkçılar, gölden tuttukları balıkları satarak, evlerinin geçimini sağlıyor.
Neredeyse bölgenin tek geçim kaynağı balıkçılık. Göldeki 200’den fazla balık türünden ekonomik açıdan en önemlisi Tilapia.
Ancak son yıllarda biyolojik çeşitliliğin azaldığı, balık ölümlerinin yaşandığı biliniyor. Bölge halkı da bu durumu çevresel etkilere, yetersiz altyapı ve iklim değişikliği gibi sebeplere bağlıyor.
Gözlerinin önünde geçim kaynaklarının yok olması elbette onlar için büyük bir yıkım. Bir de bunun yanında başka gündemleri daha var. O da gölün sömürge döneminden kalan isminin değiştirilmesini sağlayabilmek.
337 kilometre uzunluğa sahip, dünyanın ikinci büyük gölünün asıl sahipleri olan Doğu Afrikalılar, kendi hükümetlerine çağrılar yapıyor, imza kampanyaları düzenliyor, haklı mücadelelerini farklı platformlarda sürdürüyor.
Köleliğin önde gelen destekçilerinden biri olan Kraliçe Viktorya’nın isminin değişmesiyle, Afrika’da zihinlerde de dönüşümün yaşanacağına inanılıyor. Ancak şu ana kadar alınabilmiş bir sonuç maalesef yok. Viktorya Gölü, 1850’li yıllardan bu yana İngiliz kaşif John Hanning Speke’in verdiği adı taşıyor.
Afrika’da batılı ülkelerin kolonyal politikalarına sadece ekonomik anlam yüklenemeyeceğinin önemli bir göstergesi de Viktorya Gölü’dür.
Batılılar için burası sadece bir göl değil. Özellikle köleliği savunan Kraliçe Viktorya için daha öte anlamlar ifade ettiği, Speke’ın oraya ismini vermesinden anlaşılabilir.
Afrika toplumumun kültürel kodlarını hedef alarak yapılan sömürgecilik anlayışı, maalesef hala kıtada varlığını sürdürüyor.
Viktorya Gölü’nün adının değiştirilmesi talebine/meselesine sadece bir isim değişikliği olarak bakamayız. Bu, tarihsel ve kültürel bir dönüşümün başlangıcı olabilir.
Afrika’nın kölelik ve sömürge dönemlerinin izlerini taşıyan gölün isminin değişmesi, yeni değişimleri de sağlayabilir.
Bu gölün dikkat çeken hikâyesi uzun yıllar boyunca yazılıp çizilmeye, kıtada farklı mücadele alanı olarak var olmaya devam edecek gibi gözüküyor.