Kolonyalizm, işgal, savaş, direniş gibi siyasetin en tepedeki başlıklarında dahi futbolun bir büyüsü oluyor. En futbol karşıtı bile bunu görüyordur. Sanata, filme, romana kıyasla halkın, sokağın daha doğrudan bir yansımasını verdiği için olabilir. Ve futbol tribünlerinin dengeleri ve diplomasiyi pek gözetmeyen isyankar havasının da etkisi vardır.
Bu avantaj spora ve futbola ait. Black Panther Party ve olimpiyatlardaki madalya töreni 68 kuşağının çok bilindik ve ikonik fotoğrafı olmuştu. 68 isyanının bir dalga boyunu temsil eden Amerikan zenci hareketinin uç beyi Kara Panterleri destekleyen Amerikan sporcuların madalya töreninde kafalarını öne eğip yumruklarını sıktıkları protest görüntü spor tarihinin hafızasındadır.
Son günlerde böyle bir zirveyi, ismi Keltli manasına gelen Celtic yakaladı. Ve bütün ceza tehditlerine rağmen geri adım atmıyorlar; Filistin bayrağını ısrarla dalgalandırmaya devam ediyorlar. Futbola ilgililer için bu bir süpriz değil; Celtic tribünleri uzun zamandır böyledir. Son 20 yıldır, II. İntifada ve Irak’ın işgali sonrası, yeni karşı kültürün, savaş karşıtı hareketlerin gündeminde Filistin’in yeri bakidir.
Avrupa sathında Filistin yanlısı olmakla sol bilinir. Sömürgeciliğe karşı doğal bir pozisyondur bu, kitabi doğruları açısından, doğruculuk namına böyle olmak durumundadırlar. Fakat bir çok daha solcu tribün, belki ilgi azlığından, belki Uefa baskısından Celtic kadar Filistinci olmadı. Ayrıca Celtic tribünü öyle çok baskın sol da değilken, neden ve nasıl böyle oldu?
Bu babta, reflekslerin gerçek olaylardan ve hikayelerden yolunu aldığı söylenebilir. Kitabi doğrular, kitleleri bir parça harekete geçiririken, etnik-milli-kültürel refleksler daha popüler ve etkili olabilmektedir. Celtic’in rakibi Rangers, İngiltere-İsrail tarafına konumlandığı için bir karşı cephe zaten hazır ve nazırdır. Celtic de zaten İrlanda (İRA) katolik damarla özdeş olduğundan, elbette Filistin’i kolayca ve büyük bir çoşkuyla savunacaktır.
Kolonyalizm karşıtı mücadele, diğer siyasal hayattan müstesna, laboratuvardan çıkma biricik ve kitabi bir alan değildir. Sıklıkla milli-etnik-tarihi pozisyonlarla beslenip büyümektedir. Bunun en direkt izdüşümünü savaşlarda görmekteyiz. Ukrayna, D. Karabağ, Filistin’de, 3. devletlerin taraf olmaları sıklıkla “orada öyle, burada neden böyle; çünkü..” gibi bir tablo ortaya çıkarmıştır.
İnsanların tekil öykülerinde de bu görülebilir. Kelimenin gerçek manasıyla kolonyalizmin kitabını yazmış kişi Albert Memmidir. Sömürgecinin Portresi-Sömürülenin Portresi gibi bir başyapıtı, çıkış eserini yazmıştır. Sonradan daha meşhur nice isimler ilkin bu esere saygı ve referansla yola koyulur. 100 yıl yaşayıp 2020’de ölen Memmi, bir Tunus Yahudisidir. Sömürgeciliğe, Mağrip’deki Fransız kolonyalizmine karşı cepheden karşı duruşu vardır. Fakat sömürgeci düzen defedildikten sonra bağımsızlık dönemindeki baskın Arap milliyetçiliğinde hemen yalnızlaşır ve Fransa’ya geçer. Zamanla Arap milliyetçiliği zemininde Yahudilerin nasıl yaşayabileceği sorusuna cevap olarak bir İsrail’i kabul edilebilir bulur. Bu bir yerde dünya düzeninin 60 yıllık 2 devletli çözümüdür. Oysa ki kolonyalizme tam-tüm kitabi, doğru cevap, birleşik tek Filistin devletidir. İçinde yahudi, çerkez, dürzi, bedevi tüm herkesin yaşayabileceği.