Kavramların ve tezlerin Siyaset Biliminde Kolonyalizmehizmet etmesi gibi, Reel-politik de Kolonyalizme son derece bağlı ve bağımlı bir şekilde çalışır. Bu durum, Göstergebilimde şu temel kuralı hatırlatır: Tüm göstergeler, bir merkez etrafında toplanır ve o merkeze ya başında ya ortasında ya da sonunda hizmet eder. Reel-politik de yine aynı ilkeyi takip ederek, Kolonyalizmin en etkili bir silahı haline geldi: İnsanları adeta esir alan, esir olmaya zorlayan, güçlüler lehine sürekli konuşan bir silah…
Hakim bir ideoloji olarak, efendilerin sesi olarak seslenen Reel-politik, sanki siyaset biliminin, siyasal olay ve olguların tek hakikatiymiş gibi öne sürülmesine rağmen detaylı bir sorgulamada onun hem içsel hem de dışsal düzeyde temel iddiası olan “gerçek” ile alakası olmadığı şaşırtıcı biçimde ortaya çıkar. İçsel düzeye bakıldığında; siyasetin güç ve çıkar, etrafında şekillendiğini, devletlerin buna göre hareket ettiğini söyleyerek, ilk bakışta insanlara “doğru” görünen ve onları kışkırtan şeyler ileri sürerek kendini kabullendirir. Lakin Reel-politik, “gerçek” adına konuştuğu her durumda aslında “gerçekten” değil kurgusal ve kurgulanmış (siyasi) bir “gerçek-lik”ten bahseder. Yani siyasal olay ve olgular Reel-politik kurguda tekrar yorumlanır. Tekrar yorumlanan şeylerise; onun Mitlerinin, Büyülerinin, Efsanelerinin bir parçası olur.
Bilimde görülen mantık burada da tekrar eder gibidir: “Bilim” adına tüm dünyayı en hakiki, gerçek, değişmez tarzda; hurafelerden, masallardan, ilkel düşünceden uzak ve tamamen arınmış bir şekilde açıklandığını kabul edenler, insanlara “bilimi” değil “bilimselliği” dayatıyordu. Suyun 100 derecede kaynamasından Tanrının yokluğunu çıkaran mantık aynı şekilde işliyordu. Kısacası; Bilim adına kurulan ve kabul edilen her şeyin Bilimden fazla (suyun, kaynamanın, buradan ulaşılan nedensellik ilkesinin) bir dünyanın kurulduğu ve dayatıldığını anlamak istemiyordu. Bilim-Nedensellik, bütün insanlık tarihi boyunca ve dünya karşısında bütün insanlarda varken ve geçerli iken; bir tek Batı’nın elinde keşfedilip insanları “karanlıklardan” çıkaran bir şeye dönüştürülüyordu. Bir tek Batı; insanlık tarihinin en uyanığı, akıllısı, ilericisi, gelişmişi sayılıyordu. Böylelikle Bilim adına anlatılan ve kurgulanan “Bilimsellik” hikayesi ile Batı harici tüm insanlığın adeta havale geçirdiği söyleniyordu.
Düşünce boyutundan bakıldığında; “gerçek” ve “gerçeklik” meselesinin felsefede tamamen merkezi konumda bulunduğu söylenebilir. Hatta O kadar merkezidir ki; felsefe tarihindeki tüm düşünürler hatta ekoller ona göre sınıflandırılması bizlerde bir alışkanlık olmuştur. Mesela; Platon/ Aristo, İdealizm/Realizm vb türevleri gibi. Lakin bu alışkanlık da Batı düşünce ve felsefe tarihini anlatmakta onu gerçek değil Hakikat noktasına taşımaktadır. Yani oldukça kötü bir alışkanlıktır.
Maddenin-şeylerin bilginin kökeni, varlığı olup herşeyibelirlediğini ısrar eden düşünürler ve ekoller, bilimi;bilimsellik yapan fazlalığın, maddenin kendisinde bulunmayan kavramların, bağlantıların, anlamların, anlatıların, açıklamaların, yorumlamaların olduğunu idrak edemiyordu. Kısaca düşüncenin de maddeyi bükebildiğini göremiyordu. Meşhur Alman düşünür bunu modern bilgi felsefesinde yeterince göstermişti fakat Batılı bir filozofun ya da Batı’nın bize göstermesine gerek kalmadan, suyun su buharına oradan endüstrileşmesine geçişinde farklılığı ve tuhaflığı anlayabilecek bir zekanın herkeste mevcut olduğu ortadaydı. Öte yandan Post-modern düşüncede “gerçek-hakikat” tamamen başka radikal bir uca savrulmuş olmasına rağmen halen “gerçek” adına insanların Sekülerizm etrafında buluşmuş olması başka durumu gösteriyordu.
Reel-politiğin kendi iç düzeni açısından gerçekliğini test etmemiz gereken yer, yine kendi iddiası olan siyasi pratikleri, örnekleri olmalıdır. Bunlara üstün körü bakmak bile, “gerçek” adına insanların ne denli nitelikli dolandırıldığını, devletlerin gerçek ile değil kurgulanan bir gerçekle hareket ettiğini ispat edebilir. Mesela; Suriye İşgali, Reel-politiğin neredeyse hiçbir kriterini yerine getirmez: Türkiye dahil bölge ülkeleri toplamda 1 Trilyon Dolar harcadı (kâr değil zarar) herhangi bir üstünlük sağlanmadı (siyasal ekonomik çıkarlara aykırılık) en önemlisi; bölgede kendi sınırlarında savaşın ve kaosun oluşturulması (güvenlik hatta varlık tehdidinin devletlere yakınlaşması). Başka Çarpıcı bir örnek ise, İsrail Politikalarıdır: Reel-Politik adına bölge ülkelerinin İsrail’e sağladığı her türlü yardım ve yataklık “gerçek ve gerçeklik” ile hiçbir şekilde uymayan şeyler taşır. İsrail’i hem güçlü hem de varlık olarak ayakta tutan şey, bölge ülkelerinin her türlü ilişkileri iken sanki İsrail dünyanın en güçlü devleti olduğu için bölge ülkelerinin onunla ilişkileri Reel-politiğin bir gerekliliğiymiş gibi sunulur. Türkiye-İsrail ilişkileri toplamda 8.5 Milyar Dolar ile önemsiz bir hacme sahip iken Reel-politikle birlikte hayati öneme sahipmişçesine dikte edilir.
Bölgemizdeki tüm devletler neredeyse Reel-politiğin iddia ettiği ne varsa pratikte binlerce kez onu çiğnemesine rağmen halen Reel-politiğin devletlerin tek hakikati olduğu masalının efsanesinin bilimsellik kılıfıyla anlatılması ilginç bir noktada bulunur. Kısacası; içsel düzeyde Reel-politiğin iddia ettiği müstakil bir gerçekten bahsedilemeyeceği açık olarak ortada durur.
Reel-politiğe Dışsal düzeye bakıldığında ise; işlevsel, bağlamsal, kullanımsal durumunu göz önüne almamız gerekmektedir. Bu boyut aynı zamanda korkunç bir tablo ile yüzleşmeyi getirir. Çünkü “gerçek” adına egemenlerin sesini duyuran, bir silah olarak kullanılan, siyasete, devlete; ilkeleri, ahlakı, yüksek idealleri yasaklayarak hatta bunları aşağılayarak değersizleştirerek birçok operasyon yürütülen boyut, bu dışsal boyutudur. Bu boyut, insanlarda gerçek adına yaratılmış fakat tamamen simülasyon evrenine dayalı bir dünyanın kurulduğu bir yerdir. Dünyanın yüzde sekseninin insani şartlar altında (savaşlar, hastalıklar, göçler, açlık, ilaçsızlık, yetersiz altyapısızlık, barınma… vb) yaşarken, Sekülerizmi tek hakikat sanması gibi hiçbir güç ve kuvveti olmayan maddi şartlardan en uzak kalanlardan da Reel-politikçi yapılması ancak akıl tutulması ya da bir Mit (inanç-iman düzeyi) ile açıklanabilir.
Reel-politiğin oynadığı roller ve yıkımlar sayılamayacak kadar çoktur fakat ona yöneltebileceğimiz en esaslı şey, onun Reel-gerçek olmadığı Politik de sayılamayacağıdır. Daha doğru bir tabirle; Reel-Politiğin gerçekliği ve hakikati kendi iddiasının tam aksine inandığı, savunduğu ve ısrarla dayattığı bir ideolojinin bir idealin bir düşüncenin gerçekliğidir. İsrail ilişkileri ve diğer örneklerde de rahatlıkla görüleceği üzere; devletin bizzat kendi çıkar-güvenlik ve varlığına ilişkin bir gerçek değil, Sisteme uyma ve uygunluğa bürünmüş bir “gerçekliğin” yer alması söz konusudur. Durum böyle iken; siyasete-devlete ahlakın, değerlerin, ilkelerin, yüksek ideallerin getirilmesinin küçümsenmesi, değersizleştirilmesi hiçbir şekilde ilmi de değildir.
Devletler, “gerçeği” en idealist tavırla kendi “gerçekliklerine”dönüştürmekte insanları da tüm değerlerden arındırarak boş yığınlara çevirmektedir. Devletlerin teknik anlamda kendi çıkar-güvenlik ve varlıkları aleyhinde şeyler bile Reel-politik adı altında Mutlak hakikate pazarlanmakta en önemlisi sürekli olarak Kolonyalizm, Emperyalizm, Egemen güçler pozisyonunu da sabitleme yoluna gidilmektedir.
Özetle Reel-politik, Kolonyalizmin en işlevsel aparatı olarak “gerçek” adına nitelikli dolandırıcılıktır. Buna ilaveten insanların hem dünyalarını -bedenlerini- hem de duygularını –ruhlarını- alan büyük bir cehennem çukurudur.